Daha iyi hizmet vermek için bu websitesinde çerezler kullanıyoruz.

İçeriği ve reklamları kişiselleştirmek, sosyal medya özellikleri sunmak ve trafiği analiz etmek için çerezler kullanıyoruz. Sitemizi kullanımınızla ilgili bilgileri ayrıca sosyal medya, reklamcılık ve analiz iş ortaklarımızla paylaşabiliriz. İş ortaklarımız, bu bilgileri kendilerine sağladığınız veya hizmetlerini kullanırken topladıkları diğer bilgilerle birleştirebilir.

Çerez nedir?

Çerezler, web-sitelerinin, kullanıcıların deneyimlerini daha verimli hale getirmek amacıyla kullandığı küçük metin dosyalarıdır. Yasalara göre, bu sitenin işletilmesi için kesinlikle gerekli olan çerezleri cihazınıza yerleştirebiliyoruz. Diğer çerez türleri için sizden izin almamız gerekiyor. Bu site farklı çerez türleri kullanmaktadır. Bazı çerezler, sayfalarımızda yer alan üçüncü şahıs hizmetleri tarafından yerleştirilir. İzniniz şu alanlar için geçerlidir: web.tv

Kalplerin Keşfi - 76. Bölüm - Riyazet ve Keramet ehlinin fazileti

99 izlenme
Kategori Din
Eklenme Tarihi
DilTürkçe
Açıklama
Bilesin ki, ulu Allah (C.C) bir kulun iyiligini isterse ona kendi günahlarini gösterir. Görüsü derin olanlara kusurlari gizli kalmaz. Insan, kusurlarini bilince giderilmeleri mümkün olur.

Fakat insanlarin çoklari kusurlarini görmezler. Insan baskasinin gözündeki cöpü görür de kendi gözündeki mertegi görmez. Kusurlarini görmek isteyen için dört yol vardir:

Birinci yol: Nefsin kusurlarini gören ve gizli âfetlerin farkinda olan bir seyh ile oturup kalkmak, onu kendisi hakkinda hakem tutmasi ve nefisle cihâd hususunda, onun buyruklarina uymasidir.

Bu yol, müridin seyhi ve talebenin hocasi ile olan münasebetlerini belirtir. Bu yolda hoca ve seyh insana kusurlarini tanitir ve giderilmelerinin çârelerini gösterir. Zamanimizda böylesi pek az kalmistir.


Ikinci yol: Insanin sadik, derin görüslü ve dindar bir dost edinerek, onu davranis ve hâllerinizi incelemek üzere kendine murakebeci olarak kabul etmesidir. Bu dost onun gizli acik bütün kusur ve huylarina karsi onu ikaz eder. Dinimizin ileri gelen büyük ve akilli sahsiyetleri böyle yaparlardi.

Hz. Ömer «Bana kusurumu gösteren kimseye Allah rahmet eylesin» derdi ve Selman-i Fârisî\'den kusurlarini sorardi.

Bir gün Selman onun yanina girince, «Benim hakkimda hos görmedigin bir sey duydun mu?» diye sorar. Selman afv dileyerek bir sey söylemek istemez. Fakat Hz. Ömer israr edince «Duyduguma göre sofranda iki çesit yemek bulunduruyorsun. Ayrica biri gece, öbürü gündüz giyilmek üzere iki kat elbisen varmis» der. Hz. Ömer Salman\'a «Baska bir sey duydun mu» diye sorar. Salman «Hayir» deyince, ben bu ikisinin çaresine bakarim der.

Hz. Ömer\'in kusurlari hakkinda soru sordugu kimselerden biri de. Huzeyfe idi. Ona «Sen Peygamber\'imizin münâfiklar hakkindaki sirdasi idin, bende münafiklik belirtisi görüyor musun?» diye sorardi. Ahlâkinin üstünlügü ve siyasî mevkiinin yüksekligine ragmen Hz. Ömer nefsini bu derece kinardi. Zâten akli cok ve derecesi yüksek olanlar kendilerini daha az begenir ve nefislerini daha siddetle kinarlar.

Ancak simdi böylelerine çok az rastlanir oldu Dalkavukluga sapmadan insana kusurunu bildiren veya kiskançliga kapilarak tenkitte ölçüyü kaçirmayan dostlar azaldi.

Bu yüzden arkadaslarin ya kiskançlik ve kin duygusu ile iyiliklerini kusur olarak görüyor veya dalkavukluk ederek kusurlarini dikkatlerinden kaçirmak istiyorlar.

Bu yüzden Dâvüd-üd Taî (R.A.) insanlardan uzak yasardi, ona «insanlar ile niye düsüp kalkmiyorsun» diye sorarlar. O da su cevabi verir, «Benden kusurlarimi saklayanlari ne yapayim? Oysa ki, dindarlarin arzusu baskalarinin ikazi sayesinde kusurlarinin farkina varmaktir.»


Durum bu iken bizim gibiler arasinda yayilan anlayisa göre, bize en sevimsiz görünen insanlar, bize nasihat ederek kusurlarimizi tanitmaya çalisanlardir. Bu hâl, iman zayifliginin delili olabilir.

Kötü huylar sokucu yilan ve akreplerdir. Eger birisi bize elbisemiz arasinda akrep gezindigini duyarsa ona karsi minnet duyar, onun davranisindan hosnutluk duyar ve derhal akrebi üzerimizden uzaklastirip öldürmeye koyuluruz.

Oysa ki, akrebin verecegi aci bedenedir ve bir gün ya da daha az bir müddet sürer. Ama kötü huyun acisi kalbin derinliklerine nüfuz eder ve ölümden sonra binlerce yil boyunca veya ebedî olarak sürme tehlikesi vardir.

Buna ragmen kötü huyumuz hakkinda bizi uyaran kimsenin davranisini hosnutlukla karsilayarak bu huyu gidermeye koyulmuyoruz da bize nasihat edene sözlerini geri çevirerek ona «Sen de su hareketi isliyorsun» diyoruz. Böylece ona karsi duydugumuz düsmanlik, nasihatinden faydalanmaktan bizi alakoyuyor.

Bu davranis, günâh çoklugunun yol açtigi kalb katiligindan ileri gelmise benziyor. Bunlarin hepsinin kaynagi îman zayifligidir.

Ulu Allâh (C.C)\'dan bize dogruluga irsad ederek kusurlarimizi görmemizi saglamasini ve giderilmeleri için çare aramamizi nasib etmesini, fazilet ve keremi sayesinde kötülüklerimizi bize duyuranlara tesekkür etmemizi müyesser kilmasini dileriz. «Âmin. yâ Muin!»

Üçüncü yol: Kusurlari düsmanlarin agzindan ögrenmektir. Cünki hasim göz, kusurlari meydana çikarir. Insani yalandan öven, pohpohlayan karsisindakinin kusurunu saklayan dalkavuk bir dosta nazaran karsisindakinin kusurlarini açiklayan kindar bir düsmandan daha iyi faydalanilir. Fakat, insan düsmanin söylediklerini inkâr etmeye ve sözlerini kine baglamaya yaratilistan yatkindir. Amma, derin görüslü kimseler düsmanlarinin sözlerinden faydalanmaktan geri kalmazlar, çünki onun kusurlari nasil olsa onlarin dillerine düser.

Dördüncü yol: Insanlar ile düsüp kalkmaktir. Baskalari arasinda kinanan her davranisi kendinde arastirmali ve nefsini bu konuda tartmalidir. Çünki mü\'min mü´minin aynasidir. Herkes karsisindakinin kusurundan kendi kusurunu gorur ve bilir ki, nefse uyma konusunda insanlar biribirine yakin karakterdedir. Içlerinden birinin huy edindigi seyden digeri butun bütüne kurtulamaz, ondan daha büyük sekilde veya hiç degilse bir nebze pay almis olur. Bu yüzden herkes kendi kendini inceleyip baskasinca kinadigi kusurdan kendini arindirmalidir. Bu senin için yeterli bir edeb egitimidir. Herkes baskasinda ayipladigi davranisi islemekten kendini alakoyabilse edeb ögretmenine ihtiyaç duyulmazdi.

Hz. Isâ {A.S.)\'a: «Seni kim terbiye etti» diye sorarlar, o da «Bana kimse terbiye ögretmedi, kendim câhilin cahilligini çirkin görerek, ondan kacindim» diye cevap verir.

Butun bunlar irfan sahibi, dürüst, kendi kusurlarini görebilen, müsfik din konusunda nasihatten geri durmayan, kendini egitmeyi basarmis ve baskalarinin egitimine yönelmis, nasihat vermekten geri durmayan bir seyhden mahrum olanlarin çareleridir. Böylesini bulan kimse, hekimini bulmustur, hemen onun etegine yapissin. Çünki onu hastaliktan kurtaracak, karsi karsiya bulundugu tehlikeden alakoyacak olan odur.

Bilesin ki, anlattiklarimiz: eger ibret gözü ile incelersen basiretin acilir, kalb bozukluklari, hastaliklari ve bunlarin tedavi yollari ilim ve îman nuru ile önünde apaçik hâle gelir. Eger bunu basaramazsan taklid ve kapma yolu ile tasdik ve iman etmekten geri kalmamalisin. Cünki ilim oldugu gibi imân da derece derecedir, ilim, îmândan sonra elde edilir. îmân, ilmin ötesindedir.

Nitekim ulu Allah (C.C.) buyuruyor ki:



«— Allâh içinizden îmân edenler ile kendilerine ilim veritmis olanlari derecelerine göre yüceltir.»

(Mücâdele Sûre-i Celilesi; 11.)



Nefsin azgin arzularina karsi durmanin Allah (C.C)\'a ulastiran yol oldugunu kabul edip, bunun sebeb ve sirrini bilmeyen kimse «îman edenler» dendir. Nefsin azgin arzularini kiskirtanlar konusunda anlattiklarimizi ögrenenler de «Kendilerine ilim verilenlerdendirler. Her ikisine de Allah (C.C) en guzel mükafati vaadetmistir. Kur-an´i Kerim´de, hadiste ve ileri gelen âlimlerin sözlerince bu gerçegi destekliyen deliller sayisizdir.

Nitekim ulu Allâh (C.C.) buyuruyor ki:





\"Rabb\'inin katinda dikileceginden korkarak nefsi hevadan alakoyana gelince, onun varacagi yer cennettir.\"

(Naziat - 40 - 41).




«— Rasûlullah\'in yaninda alçak sesle konusanlarin kaiblerini Allâh takva yönünden imtihan etmistir. Onlar için büyük bir magfiret ve mükâfat vardir»

(Hucurat - 3).


Ileri sürüldügüne göre «Kalblerini takva yönünden imtihan etmistir» demek, «Kalblerini nefsinin arzularinin sevgisinden armdirmistir» demektir.



Peygamber\'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:

«— Mü\'min bes yönden baski altindadir:

1) Mü\'min onu kiskanir.

2) Münâfik ondan nefret eder.

3) Kâfir ona savas açar.

4) Seytan onu yoldan çikarir.

5) Nefis kendisi ile çekisir.»


Açiktir ki, nefis didisen bir düsmandir, ona karsi cihâd etmek herkes için gereklidir.

Söylendigine göre. Ulu Allâh (C.C). Hz. Davud\'a (A.S.) söyle vahyetti.

«Yâ Dâvûd (A.S.) Dostlarini nefsin asiri arzularini doyurmaktan sakindir. Cünki dünya arzularina bagli olan kaiblerin akillari ile benim aramda perde gerilmistir.»


Hz. Isâ (A.S.) buyurur ki;

«Vaadedilen görmedigi kayip bir sey ugruna gözünün önündeki arzusunu terkedene ne mutlu!»
Etiketler